Dinler arası diyalog literatüre ilk olarak 1962’de girdi. Papa 23. Jean; Vatikan Konsilini toplayarak dinler arası diyalog kararı aldı ve bu işi yürütmek için bir bakanlık kurdu.
Dinler arası diyalog; iki ya da daha çok kültürün karşısındakine kendisini tanıttığı, barış içerisinde bir arada yaşamak amacıyla insani temellere dayanan bir ilişkiyi; zorlama, inandırma, kendine çekme, tebliğ etme olmadan yürütmesi anlamına geliyor.
Diyalogla hedeflendiği söylenen iki şey var. Bunlardan ilki; örneğin bir Hıristiyan’ın İslam’ı, bir Müslüman’ın tanıttığı gibi kabul etmesi ile dinler arası çatışma ortadan kalkacak. İkincisi ise; tüm inananların ateistlere ve dinsizlere karşı ortak hareket etmesi.
Dinler arası diyalogun gereksiz ve hatta belli amaçlara hizmet için yapıldığı görülmektedir.
Böyle bir dünyada İbrani dinlerinin temel farklılıkları asla yok olmayacağı için kaos ve savaş daha da artacaktır. Her ne kadar dinler arası diyalog; birbirini olduğu gibi kabul etmek amacına dayansa da bunun bir hayal olduğu aşikardır. Hıristiyanlar; İslam’ın yükselişinden, Müslümanlar ise; Hıristiyanların misyonerlik faaliyetlerinden ve Yahudilerin Vaat edilmiş topraklar isteğinden endişe duyacaktır. Kaldı ki din egemen bir dünya demek; din egemen devletler anlamına geleceği için devletlerin Laiklik ilkesi de yok olacaktır. Birden çok dine mensup kişilerin bulunduğu ülkelerde Laiklik ilkesinin yok olması; o ülkede çoğunluğa rağmen azınlığın haklarının gözetildiği Demokrasi yönetiminin de sonunu getirecektir.
Kendilerinin yok edilmesi amacıyla bir araya gelen İbrani dinlere mensup dini liderlere bir eleştiri de Ateist ve dinsiz bu kesimden gelmektedir. Onlara göre din; dünya var olduğundan beri egemen güçlerin savaş çıkartmak için kullandıkları bir maşadır. Her şeyden öte ateist veya dinsiz olma haklarının ellerinden alınması kabul edilebilir bir durum değildir.
Siyasetçilerin dini, din adamlarının da siyasetçileri kendi çıkarları için kullandığı bir dünyada dinler arası diyalogdan ve barıştan söz etmek mümkün değildir. Kaldı ki siyasetçiler ve din adamları farklı dinleri bırakın, kendi içlerindeki farklı mezheplerle dahi diyaloga girilmesini engellemişler, aynı dinden fakat farklı mezhepten olanların inanç özgürlüğünü yok saymışlardır. Dünyada; yaşadığı bölgede sayısı az olan bir mezhep inananının, farlı bir mezhebe bağlı ama sayıca çok olanlar tarafından; aforoz, sapkın ilan edilme, lanetlenme gibi çeşitli yollarla boyunduruk altına almaya çalışıldığı çok örnek vardır.
Dinler arası diyalog masaldan öteye gidemez: İbrani dinlere mensup kişiler böyle bir çabayı boşuna gösteriyorlar. Farklılıkların değil; benzerliklerin ortaya konması gibi bir şey; Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler tarafından hiçbir zaman tam olarak kabul görmez.
Dinler arası diyalogcu siyasetçilerin ve din adamlarının hareketleri ve söylemleri çelişkilerle doludur. Koyu Katolik olan Bush’un, dinler arası diyalogun mimarı Papa’yı ruhani lider olarak görmesine rağmen, Irak’a ve Afganistan’a saldırması, dinler arası diyalogun; güçlünün güçsüz üzerindeki tahakkümünü engelleyemeyeceğinin açık delilidir.
Papa XVI Benedikt’in; Peygamberimiz Hz. Muhammed için sarf ettiği “Muhammed nasıl bir yenilik getirdi? Göster bana! -O'nda- bulacağın şeyler, tıpkı temsil ettiği inancı kılıçla yaymayı emretmesi gibi, hep kötülük ve insanlık dışı şeyler” sözleri; bu diyalogun aslında bir maske olduğunun açık göstergesidir. Diyalogcuların; karikatür krizinde de Papanın sarf ettiği bu sözde de tepki koymaması; bu maskenin boyutunu gözler önüne sermektedir.
Dinler arası diyalogun mimarı olan Vatikan’ın amacı; tüm dünyayı Katolikleştirmektir. Çünkü Vatikan; sadece İslam’ı ve Hz. Muhammed’i tanımamakla kalmamakta; aynı zamanda Ortodoks ve Protestan Kiliselerini de kendisini tanımadığı için Kusurlu ilan etmektedir. Bu durum farklı mezhepten olanlara dahi hoşgörü göstermeyen Vatikan’ın; dinler arası diyalog konusunda samimi olmadığının kanıtıdır.
Papanın söylediği söz; dogma niteliğindedir ve kiliseyi temsilen söylenmiştir. Vatikan bir din devletidir. Hiç değişmeden hatasız olduğu kabul edilen kilise dogması nedeniyle Papa, sözlerini geri almaz. Yani Papalık makamında; “Benden önceki Papanın sözlerine katılmıyorum, sözlerimi geri alıyorum, özür dilerim ya da ben böyle düşünüyorum” demek mümkün değildir. Katolik kilisesinin yüzyıllardan bu yana değişmeyen belli dogmaları vardır.
Geçmişten günümüze Müslümanlar, Yahudiler, Ortodokslar ve Protestanlar için böylesi ağır ithamlarda bulunan bir kilisenin gerçek amacı dünya barışı ve hoşgörü olsaydı; Irak’ta, Afganistan’da, Müslümanların katledilmesi karşısında Vatikan tepki gösterirdi.
Dinler arası diyalog; iki ya da daha çok kültürün karşısındakine kendisini tanıttığı, barış içerisinde bir arada yaşamak amacıyla insani temellere dayanan bir ilişkiyi; zorlama, inandırma, kendine çekme, tebliğ etme olmadan yürütmesi anlamına geliyor.
Diyalogla hedeflendiği söylenen iki şey var. Bunlardan ilki; örneğin bir Hıristiyan’ın İslam’ı, bir Müslüman’ın tanıttığı gibi kabul etmesi ile dinler arası çatışma ortadan kalkacak. İkincisi ise; tüm inananların ateistlere ve dinsizlere karşı ortak hareket etmesi.
Dinler arası diyalogun gereksiz ve hatta belli amaçlara hizmet için yapıldığı görülmektedir.
Böyle bir dünyada İbrani dinlerinin temel farklılıkları asla yok olmayacağı için kaos ve savaş daha da artacaktır. Her ne kadar dinler arası diyalog; birbirini olduğu gibi kabul etmek amacına dayansa da bunun bir hayal olduğu aşikardır. Hıristiyanlar; İslam’ın yükselişinden, Müslümanlar ise; Hıristiyanların misyonerlik faaliyetlerinden ve Yahudilerin Vaat edilmiş topraklar isteğinden endişe duyacaktır. Kaldı ki din egemen bir dünya demek; din egemen devletler anlamına geleceği için devletlerin Laiklik ilkesi de yok olacaktır. Birden çok dine mensup kişilerin bulunduğu ülkelerde Laiklik ilkesinin yok olması; o ülkede çoğunluğa rağmen azınlığın haklarının gözetildiği Demokrasi yönetiminin de sonunu getirecektir.
Kendilerinin yok edilmesi amacıyla bir araya gelen İbrani dinlere mensup dini liderlere bir eleştiri de Ateist ve dinsiz bu kesimden gelmektedir. Onlara göre din; dünya var olduğundan beri egemen güçlerin savaş çıkartmak için kullandıkları bir maşadır. Her şeyden öte ateist veya dinsiz olma haklarının ellerinden alınması kabul edilebilir bir durum değildir.
Siyasetçilerin dini, din adamlarının da siyasetçileri kendi çıkarları için kullandığı bir dünyada dinler arası diyalogdan ve barıştan söz etmek mümkün değildir. Kaldı ki siyasetçiler ve din adamları farklı dinleri bırakın, kendi içlerindeki farklı mezheplerle dahi diyaloga girilmesini engellemişler, aynı dinden fakat farklı mezhepten olanların inanç özgürlüğünü yok saymışlardır. Dünyada; yaşadığı bölgede sayısı az olan bir mezhep inananının, farlı bir mezhebe bağlı ama sayıca çok olanlar tarafından; aforoz, sapkın ilan edilme, lanetlenme gibi çeşitli yollarla boyunduruk altına almaya çalışıldığı çok örnek vardır.
Dinler arası diyalog masaldan öteye gidemez: İbrani dinlere mensup kişiler böyle bir çabayı boşuna gösteriyorlar. Farklılıkların değil; benzerliklerin ortaya konması gibi bir şey; Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler tarafından hiçbir zaman tam olarak kabul görmez.
Dinler arası diyalogcu siyasetçilerin ve din adamlarının hareketleri ve söylemleri çelişkilerle doludur. Koyu Katolik olan Bush’un, dinler arası diyalogun mimarı Papa’yı ruhani lider olarak görmesine rağmen, Irak’a ve Afganistan’a saldırması, dinler arası diyalogun; güçlünün güçsüz üzerindeki tahakkümünü engelleyemeyeceğinin açık delilidir.
Papa XVI Benedikt’in; Peygamberimiz Hz. Muhammed için sarf ettiği “Muhammed nasıl bir yenilik getirdi? Göster bana! -O'nda- bulacağın şeyler, tıpkı temsil ettiği inancı kılıçla yaymayı emretmesi gibi, hep kötülük ve insanlık dışı şeyler” sözleri; bu diyalogun aslında bir maske olduğunun açık göstergesidir. Diyalogcuların; karikatür krizinde de Papanın sarf ettiği bu sözde de tepki koymaması; bu maskenin boyutunu gözler önüne sermektedir.
Dinler arası diyalogun mimarı olan Vatikan’ın amacı; tüm dünyayı Katolikleştirmektir. Çünkü Vatikan; sadece İslam’ı ve Hz. Muhammed’i tanımamakla kalmamakta; aynı zamanda Ortodoks ve Protestan Kiliselerini de kendisini tanımadığı için Kusurlu ilan etmektedir. Bu durum farklı mezhepten olanlara dahi hoşgörü göstermeyen Vatikan’ın; dinler arası diyalog konusunda samimi olmadığının kanıtıdır.
Papanın söylediği söz; dogma niteliğindedir ve kiliseyi temsilen söylenmiştir. Vatikan bir din devletidir. Hiç değişmeden hatasız olduğu kabul edilen kilise dogması nedeniyle Papa, sözlerini geri almaz. Yani Papalık makamında; “Benden önceki Papanın sözlerine katılmıyorum, sözlerimi geri alıyorum, özür dilerim ya da ben böyle düşünüyorum” demek mümkün değildir. Katolik kilisesinin yüzyıllardan bu yana değişmeyen belli dogmaları vardır.
Geçmişten günümüze Müslümanlar, Yahudiler, Ortodokslar ve Protestanlar için böylesi ağır ithamlarda bulunan bir kilisenin gerçek amacı dünya barışı ve hoşgörü olsaydı; Irak’ta, Afganistan’da, Müslümanların katledilmesi karşısında Vatikan tepki gösterirdi.
Alıntı: Nurullah AYDIN
16 Ocak 2010
Bizim yolumuz İman, İslâm ve Ahlâk-ı Muhammedî'yi aşılamaktan ibarettir.
Gâye: Rıza-î İlahîdir.
Vasiyetim olsun; tefrikaya düşmeyiniz. Kavmiyet gütmeyiniz. Ehli Sünnetin gayri olan yanlış yollara sapmayınız.
Ebu’l Faruk Süleyman Hilmi Silistrevi (K.S.)
Beni Bir Ben Bilirim, Birde Yaradan. Bana Bir Ben Lazımım, Birde Anlayan
Gâye: Rıza-î İlahîdir.
Vasiyetim olsun; tefrikaya düşmeyiniz. Kavmiyet gütmeyiniz. Ehli Sünnetin gayri olan yanlış yollara sapmayınız.
Ebu’l Faruk Süleyman Hilmi Silistrevi (K.S.)
Beni Bir Ben Bilirim, Birde Yaradan. Bana Bir Ben Lazımım, Birde Anlayan
.