Garip ve Yolcu gibi olmak
Âlemlere rahmet Fahr-i kâinat efendimiz (s.a.v.), bir gün çok sevdiği kayın biraderi Hz. Ömer (r.a.)'in oğlu Abdullah (r.a.)'ın omuz’una mübarek ellerini koyarak, dünyaya nasıl bakması gerektiği öğretti. Buyurdu ki:
"Ey Abdullah! Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi davran!.."
Efendimizin, dünyalardan kıymetli bu nasihatinden sonra Hz. Abdullah'ın hep şöyle söylendiği rivayet olunur:
"Akşamı ettiğinde, sabahı bekleme!
Sabaha çıktığında akşamı bekleme!
Sağlıklı günlerinde, hastalanacağın vakit için; hayatın boyunca da öleceğin zaman için tedbir al!.."(Buhari, Rikak 3. Tirmizi, Zühd: 25. İbni mâce, Zühd.)
Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) Hz. Abdullah'a söyleyeceği sözü söylemeden önce O'nun omuz’una cennet rayihası gül elini koymuştu. Bu hareket, sözü söyleyenin söyleyeceği söze dikkat edilmesi gerektiğini ifade eder.
Efendimizin mübarek sözünde geçen garip kelimesi, memleketinden ve ailesinden uzakta bulunan kimse anl----- gelir. Yolcu da hemen hemen aynı anlamı ifade eder. Bu iki kelimenin arasındaki mânâ farkı şudur:
Garip, memleketinden ve ailesinden uzak ise de, bulunduğu diyar-ı gurbette, ikamet ettiği yerde birkaç, kişiyle dostluk kurmuş, tanıdık edinmiştir. Yolcu bundan da mahrum olan kişidir.
Âlemlere Rahmet Efendimiz, Hz. Abdullah'a dünyada garip bir yolcu gibi yaşamayı tavsiye ederken, dünyayı ebedi bir vatan gibi görmemesini öğütlemiş oluyordu. Bir garip, bir yolcu gibi olan kimsenin, başkalarına karşı hasedi, kini, düşmanlığı, kavgası, hoş olmayan davranışları olmaz. Bütün bu anormallikler dünyaya olması gerekenden fazla meyledip gönül bağlamanın sonucudur.
Oysa insan, tükenmez arzularının esiri olmamalıdır. Mü'min kişi, Allah'a karşı itaat ve tâati artırmak için her ânı, sağlığı ve hayatı ganimet bilmelidir...
İnsan, aile ocağından ayrı düşmüş bir garip gibi davranmalıdır. Kendini bir yolcu saymalıdır. Çünkü yolcu, uğradığı yerlerdeki güzelliklere gönül bağlayıp oralara takılıp kalmaz. Yolculuk boyu gelebilecek tehlikeleri dâima dikkate alır. Mü'min, işte böyle bir yolcu olduğunu düşünmeli.
Hz. Abdullah (r.a.), Rasülullah (s.a.v.)'ın bu nasihatlerini aynen tutmuş, dünyanın geçici zevklerine asla aldanmamıştır.
Bu güzel insan, arzu edilen miktarca dünya malına sahip olduğu hâlde gönlünü bunlara kaptırmamış, dünyasını âhretine satmıştır.
Hz. Abdullah, Efendimizin gerçek âşığı olarak yaşamış, hayatını O'nun sünnetine göre düzenlemiş, bu çizgiden hiçbir zaman sapmamış bir zattır. Efendimizin verdiği öğüdü açıklayan cümleleri aklı başında mü'minler için büyük mânâlar ifade eder. Hz. Abdullah'ın şu sözlerine bakın:
"Dere tepe demeden yoluna devam ederken tembellik yapma. Sen, önünde uzun bir yol bulunan yolcusun. Gevşeyip kalma. Sabaha çıkınca, Seni ölümün daha önce yakalayacağını düşün ve ona göre hareket et..."
Bu sözler bize dünyayı, dünya yolculuğunu ve yolun sonu ne güzel anlatmaktadır. "Ölmeden önceölmek"denilen olay da bu olmalıdır herhâlde...
beni bir ben bilirim birde yaradan,bana bir ben lazımım birde anlayan.hz mevlana----------------------------------------------------------------------------------
.